15 Aralık 2019 Pazar

Hakkari"de Bir Mevsim

    Tekrar merhaba.Bu yazımda yeni bir kitap hakkında, Hakkari"de Bir Mevsim hakkında konuşacağız. Yazar Ferit Edgü"nün eseri dönemi itibariyle oldukça iddialı bir kitap. Bu kadar iddialı bir kitap da böylesine iddialı bir yazarın kaleminden çıkmalıydı diye düşünüyorum.

    Kitabın konusuna girmeden önce, kitabı bitirdikten sonra farkına vardığım bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Yazarın hayatını bilmek kitabın anlattıklarına dair oluşan izlenimimi etkiledi. İlk okuduğumda hissettiklerim, yazarın hayatını ve görüşlerini de öğrendikten sonra daha farklı şekillendi zihnimde. Bu bağlamda sizlere kitabı okumadan önce yazarın hayatına dair bilgi edinmenizi tavsiye ederim.

    Herkesçe methedilen bir kitap olduğu için haliyle bendeki beklenti oldukça yüksekti. Peki kitap bu beklentimi karşıladı mı, maalesef pek değil. Sanırım bunda beklentimi oldukça yüksek tutmam etkili oldu. Yanlış anlaşılmaya mahal vermek istemem, kesinlikle içerik ve değindiği konular bakımından ve dönemi itibariyle de oldukça radikal bir kitap olduğunu düşünüyorum. Ama böylesine sağlam bir girişle başlayan kitabın ortalara doğru tempoyu düşürmesi, son kısımlara doğru merakımı zirvede tutamaması kitap hakkında beni biraz hayal kırılığına uğrattı.

     Mesleğim gereği, öğretmen, asker, memur vb. arkadaşlarım gibi doğu görevine gitmedim. Dolayısıyla kitabın anlattığı coğrafyaya dair aklımda herhangi bir izlenim yoktu. Sadece hayal ettim, dağlar arasında, karlar altında bir köy. Hal böyle olunca bu kitabin özellikle doğu görevi gerektiren mesleklere sahip ve bu görevleri icra eden insanlar üzerinde daha derin izler bırakacağını düşünüyorum. Nihayetinde bahsi geçen konular memleketin gerçekleri.

     Kitapta doğuya öğretmenlik yapmak üzere gönderilen kahramanın mücadelesi anlatılıyor ( Çok fazla ayrıntı vermek istemedim, kahramanımız neden orada ve gerçekten de öğretmen mi bu kısımları size bırakıyorum :) )Ama sadece onun mücadelesi değil , aynı zamanda şehrin, köyün, çocukların, azınlıkların, ötekilerin mücadelesi de resmediliyor. O dönem için, itiraf etmesi güç olan, bölge gerçekleri hayali kahramanlarla izah ediliyor. Özellikle çocukların hastalıktan ölüyor olması, buna karşın doktor olmaması, kar engeli, hayatla tüm bağların kopmuş olması.. Yazarın hiç bilmediği bir dille, kendi dilini bilmeyen çocuklara, sevgiyle, ilgiyle dilini öğretmeye çalışması ve bunu başarması. Tüm bunlar insanı düşünmeye sevk ediyor.

    Kitabın oldukça şiirsel bir dili var, sayfa sayısı bakımından oldukça ince ve kısa sürede bitirilebilecek bir kitap. Anlattıkları bakımından günümüz koşullarında oldukça mutedil gözükse de, o yıllar için ciddi bir eleştiri olduğunu düşünüyorum.

    Kitapta ayrıca çocuk gelinler konusuna değinilmiş ki yazar da bu konuda oldukça eleştirilmiş. Ancak görünen o ki yazar bölge gerçeklerini dile getirebilmek adına kendini feda etmek istemiş. Ciddi ve iddialı tasvirler kullanılmış, bu bakımdan tepkilerin de haklılık payı var gibi. Ayrıca kitapta bir Süryani karakteri var ki o yöre için oldukça iddialı bir karakter olmuş. Yine Süryani karakterinin günün birinde yöre halkı tarafından kitapları yakılarak köyü terk etmesine sebebiyet verilmesi zannımca yazar tarafından Kürt Halkına bir eleştiri olarak dile getirilmiş.

    Kitabın ayrıca filmi de bulunmakta, okuduktan sonra izlenmesi daha faydalı olur diye düşünenlerden olduğumdan dolayı önümüzdeki günlerde izliyor olacağım :)
Filmden bir kare

    Nihayetinde bu kitabı okumak benim için güzel bir deneyimdi, ancak beklentinizi çok yüksek tutmadan okumanızı tavsiye ederim. Bazıları için önce filmi izlemek faydalı olabilecekken, ben filmi sonraya sakladım. Bu konuda da tercih sizin :)

 

11 Aralık 2019 Çarşamba

Değişim Sürecinde Türkiye: Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Sosyo-Ekonomik Bir Değerlendirme


     Üniversite yıllarından beri sıkı takip ettiğim Mahfi Hoca"nın kitaplarını sosyal mecralarda merakla inceliyordum ki onlardan birisini geçtiğimiz hafta okuma fırsatı bulabildim. Kendi kişisel blogundan da Mahfi Hoca"nın 2013 yılından beri yazdığı tüm yazılarını okudum, kendisi son derece aydın ve gençler için yol gösterici bir insan. Birçok tavsiyesini dikkate alarak ben de bizlere sunmuş olduğu tavsiyelerden istifade etme fırsatı buldum.

     Mahfi Hoca"nın takipçileri onu öylesine severler ki bunu blogundaki yorumlarından anlayabilirsiniz. Her daim siyasete atılması gerektiğine dair isteklerini belirtirler ona. Oysa Mahfi Hoca, hiçbir zaman siyasetle ilgilenmeyeceğini belirtmesi bir yana, tüm yazılarında da gözlemleyebileceğiniz üzere tek isteğinin ileri gitmek olduğunu vurgular. Ne sağdan ne soldan gelir size anlattıkları, tek gördüğünüz toplumun topyekun gelişmesidir. Bu kitapta da durum aynıdır.
Mahfi Eğilmez"in kişisel blogu "kendime yazılar"

     Aslında bu kitap da müreffeh ülkelerin arasında yer edinebilmek adına birçok tavsiye ile dolu. Öncelikle Osmanlı"dan günümüze yapılan tüm hatalar gözler önüne seriliyor. Sakın bunların zorlu denklemlerin yer aldığı, ürpertici ekonomik modeller üzerinden tartışıldığını düşünmeyin, aslında ileriye gitmenin yolu okumaktan, düşünmekten, sorgulamaktan geçiyor. Demokrasiyi de unutmamalıyız diye düşünüyorum.

     Demokrasi başlığı altında değerlendirmelerde bulunmak gerekirse, Mahfi Hoca bu konuda ülkeleri iki kategoride topluyor. İlk kümede gerçek demokrasiyi yaşayan ve yaşaması için kurumları savunan ülkeler, ikinci kümede ise ahbap-çavuş demokrasileri yer alıyor. Tahmin edersiniz ki biz ikinci kümede yer alıyoruz. En belirgin özelliğimiz bir demokrasimizin var olduğu belirtilmesine karşın, iktidarda olanların ülkedeki tüm kurumları, sektörleri ve stratejik bölgeleri ele geçirmesiyle kendi tahakkümünü kurmasıdır. Mahfi Hoca bu konuda oldukça hassas ve ilerlemenin önündeki engellerin başında yukarıda yer alan olumsuzlukları özellikle belirtiyor. 
Mahfi Hoca"nın diğer bazı kitapları

    Tüm olayların tarihsel sırayla anlatılıyor olması, kitabın dilinin sade olması kitabı oldukça anlaşılır kılıyor. Dönem dönem gelen eleştiriler sayesinde dönemler arası kıyas yapma imkanı mevcut. Dolayısıyla ekonomik açıdan artısıyla eksisiyle  her hükumet için bir karne mahiyetinde bu kitap. Yazarın ülke ekonomisiyle ilgili farklı kitapları da bulunmakla birlikte, diğer kitaplarını da okumak üzere sabırsızlanıyorum..


    Bir başka incelememde tekrar görüşmek üzere..   



   

   

4 Aralık 2019 Çarşamba

Ecevit"in Anıları "12 Yıl Saklı Tutulan Veda Sohbetleri"

      Bu seneki 47. kitabım ile tekrar karşınızdayım. Bu hafta da tarih ve siyaset üzerinden ilerlemeye devam ettim ve sizlere Ecevit"in Anıları"nın anlatıldığı bu kitap hakkında bilgi veriyor olacağım. 

      Öncelikle şunu söylemeliyim ki yaş itibariyle Ecevit Dönemi"ni kıyısından köşesinden hatırlamakta olan bir genç olarak kendisine hayranlığım fazla. Tarih ve siyasete olan ilgimden dolayı Ecevit ile tanışıklığım Dsp dışında ortaokul yıllarıma dayanmakta. Kendisi Türk Siyasetinde Kıbrıs Fatih"i olarak anılıyor, bu sebeple ülkemiz için önemli bir siyasetçi ve devlet adamı. 
Kıbrıs Fatihi - Rauf Denktaş ve Türk Askeri

      Kitap"ta Ecevit"in okul yıllarından itibaren ölümüne kadar olan süreç anlatılıyor. Böyle önemli bir şahsiyetin ilk gençlik yıllarında yaşadığı zorlukları görünce insan ister istemez hayret ediyor.Özellikle Rahşan Hanım"ın desteği onun bu başarılarında yadsınamaz bir faktör olarak göze çarpıyor.
Bülent Ecevit, Eşi Rahşan Ecevit ile birlikte

      Kitap boyunca Ecevit"in yaşadığı hayatın dolu dolu bir hayat olduğu hissiyatına kapılıyor insan. Özellikle çıktıkları turnelerde atlattıkları suikast girişimleri oldukça tedirgin edici. Tabii tüm bu zorluklar belki de onun bu azminin bir itici gücüydü. Öyle ki, 1974 yılında Kıbrıs Adası"na gerçekleştirdiğimiz barış harekatı o dönem için ülkemiz adına birleştirici olabilecek tek ulusal hadise idi. Harekat dönemindeki birlik - beraberlik bir daha uzunca bir süre sağlanamadı, özellikle 80"e doğru ülkemize bu beraberlikten eser kalmadığı gerçeği düşünüldüğünde bu koşullar altında kendisinin ne kadar büyük bir lider olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Kitapta 2000 yıllarda ülkemizde yaşanan kriz"de Ecevit"in rolü ve anayasa kitapçığının fırlatılması olayının perde arkası da anlatılmakta. Tabii Rahşan Hanım ile de yaşanan mütevazı hayatın güzelliği de kitap boyunca okuyucuya eşlik ediyor, yani şimdiki siyasilerimiz gibi lüks ve şatafat o zamanlar pek yok.
Kitap Tasarımı bu şekilde.

      Bu kitabı okumak bana ne kattı derseniz, böylesine kıymetli bir insanı kendi sözleri ile, kendi aktarımları ile dinleme ve değerlendirme fırsatı buldum. Kıymetli bir devlet adamının nasıl olması gerektiğine dair bolca bilgi edindim. Tabii günümüz Türkiye"si ile de bir mukayese fırsatı bulmuş oldum.

      İlerleyen incelemelerimde görüşmek üzere esenlikler dilerim.... :)